tr2
keyboard_arrow_left Tüm Haberleri Görün

Son Haberler

22 Dec, 2022 /
Mustafa Akdoğan
İnşaat Yapmak ya da Yapmamak
13 Dec, 2022 /
Prof. Dr. Ali Hepşen
2023 Yılına Girerken Arz-Talep Durumu
2022 yılının son ayında arz-talep durumunu değerlendiren Prof. Dr. Ali Hepşen'in y...
09 Dec, 2022 /
Bengisu Akbulut
Uyuyan Dev Uyandı: Şimdi Beslenmek İstiyor
B2B’de içerik pazarlamasına dair 2023 içgörüleri konulu yazı Bengisu Akbulut'un ...
22 Nov, 2022 /
Ersun Bayraktaroğlu
Çevresel, Sosyal, Kurumsal Yönetişim (ESG), Sürdürülebilirlik, İklim Değişikliği ve Gayrimenkul Dünyası
Ersun Bayraktaroğlu'nun DNA'ya özel kaleme aldığı yazısı yayımlandı.
Fevzi Köfteoğlu
/ 02 Sep, 2022
keyboard_arrow_left Tüm Haberleri Görün

Türkiye Tarım ve Turizm Gerçekleri


Tarım son yıllarda özellikle Covid-19 salgını sonrası ortaya çıkan Rusya ve Ukrayna arasındaki   jeopolitik risk ile birlikte daha önce hiç olmadığı kadar stratejik bir sektör olmaya aday oldu.

Bununla birlikte küresel ısınma, iklim değişikliği ve nüfus artışı son 20 yıl içinde Enerji ve Savunma Sanayi ile birlikte Tarım ile ilgili yatırımların artmasına ve verimli tarımın yaygınlaşması adına ARGE faaliyetlerinin hızlanmasına neden oldu. Tarım ve Orman Bakanlığının bu yılki bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 25,5 artarak, 64,6 milyar lira olduğu söyleyebiliriz. Türkiye’de 2022 bütçesinde 25,8 milyar lira tarımsal destek sağlayacak. Bu yıl 64 milyar liraya yakın tarımsal kredi kullandırıldı ve 86 ülkeye tohumluk ihracatı yapılıyor. Türkiye net ihracatçı konumunda 206 ülkeye, 2 bin 90 çeşit tarım ve gıda ürünü ihraç ederken kendi kendine yeterli bir ülke konumunda olduğu bütçe konuşmalarında Bakan Pakdemirli tarafından açıklandı.  Önümüzdeki yıl için Tarım ve Orman Bakanlığı, parçalı arazi yapısının önüne geçmek amacıyla yürüttüğü arazi toplulaştırma faaliyetleri kapsamında, 100 bin hektar alanda çalışma başlatmayı ve 750 bin hektar alanda tescil işlemlerini tamamlamayı hedefliyor.

Bu gelişmeler ışığında son dönemde yaşanan enflasyonda yaşanan yükselişin tarım sektöründeki ürünlerin fiyatlarına olan etkilerinin sınırlı kalması beklenebilir. Açıklanan oranların ve özellikle sağlanan desteklerin tarım sektöründe Türkiye’nin küresel anlamda ön plana çıkması için stratejilerinde bazı değişikliklere gitmesi gerekebilir. Öncelikle ulusal bir tarım politikası içinde ekilebilir arazilerin tespiti ve korunması ile birlikte arazi toplulaştırma çalışmalarının hızlandırılması gerekiyor. Diğer taraftan hangi bölgede hangi ürünün verimli tarım yapılarak gerçekleştirileceği orta vadeli bir plana bağlanması doğru olacaktır. Son olarak teknolojik tarım ve çeşitlendirmesinde bu sektöre yatırım yapan kişi ve kurumlar teşvik edilerek lojistik konusunda ürünlerin tüketiciye ulaşması için reform anlamında planlamalar gerçekleştirmeli. 

Türkiye’de faaliyetlerini tarım alanında gerçekleştiren ve verimli tarım için araştırmalar yapan değerli kurumlar olduğunu da söylememiz gerekiyor. Özellikle milli tohum konusunda atılan adımların ve yapılan ARGE çalışmaları sonrasında topraksız tarım ve seracılık konularında yapılan çalışmalar çiftçilere doğru bir şekilde anlatılarak hem toprağın ekili hali ile ne kadar değerli olduğu ve toprak üzerinden ekim sonrasında mahsulün alım süresinin azaltılma örnekleri ile tekrar şehirden köye veya tarım bölgelerine göçün sağlanmaya çalışıldığı örneklerde ülkemizde mevcut. Bu örneklerin çoğaltılması ve teşvik edilmesi stratejik öneme sahip. Diğer taraftan özellikle enflasyon ile mücadelede ve ülkelerin gıda konusunda diğer ülkelere muhtaç olmadan kendi milli stratejilerini gerçekleştirebilmeleri adına bu planlamaların yapılması son dönemde anlaşıldığı fakat gerekli adımların atılmasında zaman kaybı yaşandığını görüyoruz. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin savunma sanayi ve enerjide gösterdiği planlama örnekleri ve orta vadeli yatırımlardan elde etmeye çalıştığı başarıyı tarım sektöründe de gerçekleştirmesi gerekmektedir. Özellikle milli tohum ile ilgili atılacak adımlar sağlık konusunda ve ülkeye sağlanacak döviz girdisi desteği ile bu konuda önem arz etmektedir. Bu konuda atılacak adımların tarım konusunda çiftçinin de hızlı bir şekilde bilgilendirilerek bilinçlenmesi ve kullanılan tohum ve ilaçlama konusunda standartları belirleyerek kendi tecrübesini nesillere aktarması gerekiyor.

Turizm için ise genel olarak kendi deneyimlerimi ve gördüklerim sonrası gelişmeleri özellikle Ege ve Akdeniz’de son durumu paylaşmaya çalışacağım. Genel olarak bayram öncesindeki hafta ve Kurban Bayramı’nda iki farklı görüntü olduğunu söyleyebiliriz. Havayolu şirketlerinde doluluk oranları ve salgın etkisi sonrası Türkiye’nin turizm cazibesinin artacağı beklentisinin tam olarak gerçekleşmediğini söyleyebiliriz. Para biriminde son bir yılda yaşanan değer kaybının yabancı turist için ülkemizi bir fırsat ülkesi durumuna sokacağı beklentisinin de tam olarak gerçeği yansıtmadığı görülüyor. Bayram haftası dışında yerli turistin turizm merkezlerine ilgisinin geçmiş yıllara göre daha düşük kaldığını ve aynı zamanda yıllık izinlerini kendi şehirlerinden uzakta deniz kenarında geçirmeye karar veren ailelerinde mümkün olduğunca enflasyon baskısında kalan fiyatlar yüzünden harcamalarını kısmaya çalışarak zaman geçirdiklerini gözlemledim. Diğer taraftan özellikle lüks mekanlarda ilginin yerli ve yabancı ağırlıklı geçen yıla paralel gerçekleştiğini, daha fazla olmadığını da eklememiz gerekiyor. Ayrıca kışın fiyat artışlarının gerçekleşmesi ile birlikte fiyat belirlemekte zorlanan perakendecilere, yazın fiyat belirlemekte zorlanan ve fiyat farklarının bolca tecrübe edildiği yazlık esnafında eklendiğini gözlemledim.

Bayram haftası dışında özellikle geçen seneden çok farklı bir görüntü olmadığını hatta bazı bölgelerde daha az bir turizm aktivitesinin olduğunu söylememiz gerekiyor. Bayram haftasında ise her zaman yaşadığımız benzer manzaralar ile karşılaştık. Bu zamanı izin olarak kullanmak isteyenlerin otel, restoran ve oto yollardaki yoğunlukları ile geçen fakat işletmelerin ve tatilini geçirenlerin yoğunluktan kaynaklı sıkıntıları yaşadıkları bir dönemdi. Üzülerek Bayram haftasında da salgın etkisinin azaldığı bir yaz sezonunda geçen yıllara nazaran ilginin turizm bölgelerine nispeten sınırlı kaldığını gördük. Gelir anlamında son iki yıldan daha iyi bir yıl geçireceğimizi düşünüyorum fakat bir an önce turizm konusunda da yatırımları hızlandırmak ve cazibe merkezleri yaratarak alternatif turizm bölgeleri yaratmalı ve turizm 12 aya yayacak bir strateji oluşturmanı zamanı geldiğini anlamamız gerekiyor. Özellikle son dönemde gerçekleştirilen altyapı çalışmaları ile birlikte ulaşım konusunda büyük bir yol kat ettiğimiz söylenebilir. Şimdi yapmamız gereken salgın sonrasında turizm bölgelerinde yeni düzenlemeler ve denetlemeleri yaparak belli bir standart ve fiyatlama içinde bu sektörün gelişmesi için adımlar atılması gerekiyor. Dünya’da turizm merkezlerini ziyaretçiler hayatlarında birden fazla ziyaret ettikleri örnekler artıyor. Aynı merkezlerde farklı tecrübeler yaşayabileceklerini düşünerek aynı bölgeye ziyaretler devam edebiliyor. Bizim için turizm sadece ulaşım, ucuzluk ve yaz turizmi olmamalı. Ulaştırma ve altyapı gerçekleşmelerine paralel kaliteli ve tarih ile eğlencenin standartlar içinde gerçekleştirilen bir destinasyon durumuna gelmeli. Başka türlü cari açık problemimizi turizm gelirleri ile destekleyebileceğimizi düşünmek bir hayalden ileri gidemez.

Ekonomi için Türkiye’ye döviz girdisi sağlayan birçok yan sektörü destekleyen ve dünyada enerji gibi bazı ülkelerin neredeyse tek ticaret sektörü olarak ülke stratejisi olduğu bu sektörün yıllar içerisinde sınırlı gelişimini görmek biz yerli turistler içinde üzüntü verici oluyor. Genel olarak bu yazı değerlendirdiğimizde bazı iyimser gelişmeler Avrupa standartlarında gerçekleştiğini görürken özellikle hizmet, fiyat standardı, bölge temizliği ve kaliteli turizm anlayışı ile hizmet konusunda hala sıkıntılı tecrübeler yaşanması birçok fuarda tanıtım yaparak harcanan paraların kişisel tecrübe ile kulaktan kulağa aktarılmasından daha maliyetli ve suni olması yerine geçmeye devam ediyor.

 

İşlem Devam Ediyor, Lütfen Bekleyiniz
Loading...